A neden bulamadınız? Keşke seçenekler arasında zorlansaydık değil mi? Ama yok ne yazık ki. Yeni heyecan verici ürün yok.
Peki ne oldu inovasyon merkezi Türkiye’ye birdenbire???
“E regülasyon oldu” dersek yanlış olmaz herhalde ve de birdenbire değil. 2006’dan beri arkası kesilmeyen kurallar, yasalar, yönetmelikler sonunda Türk Ödeme Sistemlerini soluksuz bıraktı dersek haksız sayılmayız. Son 10 yılda Türk bankacıları birdenbire yok olmadıklarına göre pazarın bu kadar sessiz olması başka türlü açıklanamaz.
90’lı yılların başından beri aktif bir şekilde kart işi yapan, 2000’li yılların başında ardı ardına Avrupa ve Dünya’ya örnek olan girişimlere imza atan Türk bankalarının son 4-5 yıldır sesi soluğu çıkmıyorsa kural koyucuların artık biz ne yapıyoruz deme zamanı gelmiştir.
Akıllı kartlar, parekendecilerle kart sahiplerini biraraya getiren pazarlama sistemleri, chip ve PIN’e geçiş, değişik segmentlere yönelik programlar, CRM uygulamaları, temassız teknolojileri gibi bir çok yeniliğin öncüsü olan Türk kartlı ödeme sistemleri iki şeyi daha da başarmış oldu.
Birincisi milyonlarca insanı bankacılıkla tanıştırdı.
İkincisi de işlemlerin kayıt altına alınmasında ve ülkemizin vergi gelirlerinin artmasında son derece önemli rol oynadı.
Sadece ülkemizde değil özelikle 2008 krizinden sonra tüm dünyada bankacılık regülasyonlarının hangi detayda olması ve neleri kapsaması gerektiği tartışılıyor. Bizi o krizde olumlu ayrıştıran en önemli etkenler ise 2001 yılında aldığımız dersler, bankalarımızın “zehirli” işlemlerden uzak durması ve o yıllarda kurulan bağımsız bir Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu idi.
Ancak nedense kartlı ödeme sistemleri arada günah keçisi haline geldi ve 2005 yılından beri hala konu olmaya, ek düzenleme çıkmaya devam eden bir sektör oldu. O kadar ki cari açık bile kartların üzerinden düzenlenmeye çalışılıyor.
Öncelikle şunu söyleyelim. Dünyada bizden başka bu konuda ayrı yasası olan bir ülke yok. Çıkan yasanın üstüne gelen yönetmelikler ise yüzlerce sayfayı bulan apayrı bir düzenlemeler dünyası yarattı.
5464 sayılı Banka Kartları ve Kredi Kartları Kanunu ve bu kanun kapsamında çıkarılan yönetmelikler ile neredeyse her şey düzenlenmiş durumda. Ana başlıkları hatırlıyalım:
1) Faiz oranı: Bankaların kredi kartlarına uygulayacağı maximum faizi 2006 yılından beri Merkez Bankası belirliyor. Merkez bankası bu rakamı 3 ayda bir açıklıyor ve son 6 yıldır kesin bir formülü olmadığı için yıllık bütçe ve plan yapmak imkansız hale gelmişti. Yani bizim sektörde o meşhur forward guidance hiç yoktu. TCMB bu formülü 2014 ekim ayında ilk kez açıkladı ve tüketici kredilerinin ortalamalarının biraz üstünde tutacağını söyledi.
2) Faiz Hesaplama yöntemi: Bankaların bu faizi müşteriye yansıtırken nasıl hesaplayacağı da düzenlenmiş vaziyette. Yani bankalar arasında hesaplama yönteminde bir fark olmasına imkan yok. Merkez bankasınca açıklanan oran basit (bileşik değil) faiz ve sadece ödenmeyen kısma ödenmeyen gün üzerinden hesaplanıyor.
Bu iki düzenleme; örneğin kişiye göre risk bazlı fiyatlamayı yok eden unsurlar. Yıllarca Kredi Kayıt Bürosu’na yatırım yapan, risk notunu bankacılıkla tanıştıran, kişilerin risk notuna göre ödülendirilmesine inanan ödeme sistemciler bu kadar bariz bir işi yapamıyor hale geldi.
3) Asgari ödeme tutarı: Minimum ödeme tutarı son yıllarda yönetmeliklerle de arttırılarak kartların kredi özelliğine sahip olması zorlaştırılıyor. Bankalar bunun sonucunda bireysel kredi vermeyi başka hiç bir ülkede olmadığı kadar kolaylaştırdı. Bu da piyasaya gereksiz bir nakit çıkışı demek. Unutmayalım ki kartlar ile ne alındığını izlemek ve raporlamak çok kolay. Ayrıca minimum ödeme oranın artması gelirleri standart maaşlı kişilerin kart ödemesini zorlaştırarak onların bir daha kredi alamayacak şekilde negatif risk notuna düşmesine yol açıyor.
4) Kart yaşı: İlk kez kart alanlara yönelik bir çok düzenleme ile limit ve minimum ödeme tutarı farklılaştırılıyor. Kredi kartını ilk kez alanlara yönelik bir dizi önlem ile 77 milyonluk ülkede her ilk kez kart alanın acemi ve finansal anlamda bilinçsiz olduğu varsayılıyor.
5) Karşılıklar: Kullanılmayan limitler için ek karşılık zorunluluğu geldi. Bankaların maliyetleri arttırıldı. Limit ile kullanım arasındaki oran tüm dünyada yüzde 25 civarında iken bizde bu oran nerdeyse yarı yarıya. Yani bir çok bireyin zor zamanda güvenebileceği bir kullanım boşluğu kalmadı.
6) Ortak Limit: Son zamanlarda çıkan düzenlemelerle bir kişiye tüm bankalarca verilebilecek toplam limit sınırlanıyor ve izleniyor. Bankalar ve markalar arasındaki rekabet böylece azalıyor. Kişilerin limiti gelirlerinin 4 katı ile sınırlı ve bu bütün sistem için geçerli.
7) Nakit ve satış sayaçları: Bir takvim yılı içerisinde minimum ödeme oranını üç kez ödeyemeyenler için kart kullanımına nakit kullanım dahil olmak üzere sınırlamalar getirildi ve bir çok kişi bu sınırlamalara girdi. Nakiti sınırlanan kişi ya bireysel krediye ya da arkadaş borcuna geri dönüyor. Veya kartını ödeyemeyenler listesine girip bankacılık sektöründen uzun süre yararlanamıyor.
8) Taksit sayıları: Sektör sektör taksit sayıları düzenlendi ve azaltıldı. Böylece örneğin özelikle bir ülkenin kalkınmasında en önemli araçlardan olan akıllı telefonlar daha pahalı ve ulaşılması güç hale geldi. Yıllardır tüm satışlarını kredi kartıyla 12, 16 taksitlerle yapan beyaz eşya ve mobilyacılar yine senete dönmek zorunda kaldı. Bu da kayıt dışılığı kolaylaştıran bir durum tabii.
9) Kart ücretleri: Yıllık ücreti olmayan kartların çıkarılması zorunlu oldu. Böylece üzerinde tüketici için hiç bir özellik olmayan kartlar çıktı. Bu kadar bankanın, farklı ürününün, ve ücretlerin olduğu yere tekdüzelik gelecek.
10) Ek zorunlu karşılıklar: 2013, 2014 ve 2015’e yönelik kart alacaklarına yönelik getirilen ek karşılıkların sektöre maliyeti 2,5 milyar lira oldu.
Bunlar yalnızca ana konular. BDDK ayrıca banka banka kartı sahiplerinden gelen şikayetleri tek tek izliyor ve bunların sıfır olması için bankalar ile sürekli görüşüyor, zorluyor.
(Sözleşmelerin puntosunun belli büyüklükte olması, şube dışında kart satılamaması, limit arttırırken ve kart hamilinin talebi olmasına rağmen ek kart sahibinden de bir kez daha onay alınması, belli günde kart iptalinin mutlaka yapılması gibi inanılmaz detaydaki düzenlemelere girmiyorum bile)
Bunların üstüne bir de maliye bakanlığının insiyatifi ile POS terminallerinin yazar kasa olması için çıkarılan yasa ve yönetmelikler var. Yani ülkemizdeki 2 milyon cihazın değismesi gündemde. Sadece fiş=slip düzenlemesi yapılsa sıfir maliyetle gerçekleşecek bir düzenleme milyonlarca terminali milyarlarca lira maliyetle değistirmek ile sonuçlanacak.
Şimdi tüm bunlar bu sektördeki biz çalışanlara şu mesajı veriyor:
Düzenleyici sizin bu dünyada yaptığınız şeyleri beğenmiyor, değiştirmeye çalışıyor. Bu sektörü artık büyütmeniz neredeyse imkansız. Para kazanmanız da neredeyse imkansız.
E bu dünyadan nasıl inovasyon çıkar ki? Inovasyon için neler lazım?
1) Tüm oyunculara (kart sahipleri, isyerleri ve bankalar) yarar sağlayan sektör dinamikleri olması lazım. Bizde Türk bankaları bu işten yaptıkları yatırımları dengeleyen bir kar sağlayamaz hale geldiler. Yani ödeme sistemlerine yatırım yapma isteği artık kalmadı.
2) Sektörün ve sistemin farklı yaklaşımlara yani tam rekabete olanak verecek bir çerçevede çalışması gerekir. Halbuki şu anda tam tersi bir durumla çelikten bir cendere içine girmiş bir sektör var. Farklılık neredeyse istenmeyen bir hale geldi.
3) Yetenekli çalışanların bu sektörü tercih etmesi lazım. Bu kadar düzenlemesi olan bir alanda farklı düşünen insanların kalmasını beklemek herhalde fazla bir iyimserlik.
Peki ne yapabiliriz?
Kanımca BDDK ile oturup tam tersi bir deregulasyon çalışması yapmak gerekir. Düzenlemelerin amaçlarına geri dönmek ve prensipleri ortaya koymak lazım. Unutmamak gerekir ki her detaylı düzenlemenin ne yazik ki istenmeyen sonuçları olur ve sürekli oluyor. Onları düzenlemek için bir kez daha başka bir düzenleme gerekiyor. Ve bu böylece sürüp gidiyor.
Ülkemiz için en istenmeyen sonuç, bireylerin bankacılık ilişkilerinin azalması (ki BDDK tam tersi finansal kapsamayı arttırmaya çalışıyor) ve vergi gelirlerinin yani kayıt içi işlemlerin azalması olarak ortaya çıkıyor.
Kağıt üstünde güzel görünen bir çok detay bireylerin ekonomik özgürlüklerini kısıtlama sonucunu doğurabilir.
Tüketiciyi koruma prensibinin yanına finansal erişim, inovasyon, seçim hakkı ve basitleştirme ilkelerini koyarak BDDK ile sektörümüz çok güzel çalışmalara imza atabilir, Türkiye olarak yeniden gurur duyacağımız bir sektörü birlikte yaratabiliriz.
Bu işin asit testi de yazımın başında değindiğim ülkemizin son yıllara kadar öncü olduğu ödeme sistemlerindeki inovasyon rolünün geri gelmesidir. Ne yazık ki Türkiye’nin gururla dünyaya ihraç edebildiği bilgi birikimi çok az ve bu gidişle ödeme sistemlerindeki örnek alınan uygulamalarımız bir hoş anı olarak kalacak.